Basında Biz

İşadamı Nusret Altınbaş kişisel dünyasını anlattı

Altınbaş Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve aynı holding bünyesindeki şirketlerden Assos'un Yönetim Kurulu Başkanı olan Nusret Altınbaş iş yaşamının dışında kalan kişisel dünyasını POSTA'dan Çağrı BİLGİN'e anlattı

Kuyumcu bir babanın 6 oğlundan en küçüğü olan Nusret Altınbaş; gözlerini mücevherlerin büyülü dünyasında açtı. Merhum Mehmet Altınbaş’ın 1950’li yıllarda Gaziantep’te başladığı kuyumculuk işi, zaman içinde Türkiye’nin en önemli markalarından biri haline geldi, holdingleşti. Nusret Bey, Altınbaş Holding’in Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve aynı zamanda holding bünyesindeki şirketlerden Assos’un Yönetim Kurulu Başkanı. Altınbaş Holding; bugün aralarında mücevheratın da bulunduğu enerji, finans ve lojistik alanlarında hizmet veriyor.

Holding, aynı zamanda İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nin de kurucusu. Nusret Bey, 11 yaşında ailesiyle birlikte Kıbrıs’a taşındı. Mesleğin sır sayılan inceliklerini ve mücevher sanatının mucizelerini keşfederek büyüdü. Nasıl ki küçük bir pırlanta tanesi, büyük hayallerin kahramanıysa; Nusret Altınbaş da küçük bir çocukken büyük fikirler biriktirmeye başladı. Uzun yıllar yaşadığı Avrupa’da edindiği tecrübeleri, yenilikçi yaklaşımlarıyla ülkesinde değerlendirmeyi hedefledi.

Mücevher, Assos’ta yalnızca kadife kutularda saklanan değerli taşlar olmaktan çıktı ve adeta bir sanatçının imzası haline geldi. Pırlanta, yaratıcılıklarına sınır koymayan usta ellerde tılsım kazandı. Assos; onların deyimiyle ‘mücevheri modaya dönüştüren marka’, dünyada 35 ülkede 1000’e yakın satış noktasına ulaştı.

Altınbaş, “Assos’u, özgün düşünen insanların markası olmak için kurduk, oluyoruz da. Modayı markaya dönüştüren bir markayız. Avrupa’da markalaşma projemiz yürüyor. Almanya’da merkez üssü kurarak bu süreci başlattık” diyor. Bu arada Altınbaş, girmesi çok zor olan Londra Altın Borsası’na üye olmak için gün sayıyor. Nusret Bey, işinden arta kalan zamanda doğayla bütünleşiyor, içinden adrenalin akan sporlar yapıyor.

İşte kendi sözleriyle Nusret Altınbaş'ın kişisel yaşamından ipuçları:

'Az uyuyorum…'

Spor benim yaşam felsefem. Spor hayatımın içinde olmazsa olmaz, tıpkı ailem gibi, biz de aile değerleri çok önemlidir. Spora daha çok yer açabilmek için az uyuyorum. Uykuyu sevmeme rağmen ilk kestiğim şey oldu. Zamanı iyi kullanmak gerekiyor. Azar azar birçok sporu yapıyorum. Plates, yoga, yürüyüş, yüzme…

Futbolu bıraktım. Çok hırslı oynanıyor, sakatlıklar oluyor, bu da bana uymuyor çünkü ben hobi ve sosyal amaçlı oynuyorum.

'Ağrı Dağı ’na tırmandım'

Arada sırada önceden karar verip iddialı sporlar da yapıyorum. Örneğin 44 kilometre maratonu bitirmek için karar alıyorum ve bitiriyorum. Ağrı Dağı’na çıkmak da öyle. Zirveye kadar tırmandık. Adrenalin sporlarını çok seviyorum. 21 metreden suya atlamak gibi… Tamamen doğal sporlar

Bu sporlarda kurallara sıkı sıkıya uymak önemli. Profesyoneller eşliğinde yapmak gerekiyor. İstanbul’a her döndüğümde, ‘Ben bunu nasıl yaptım’ diye soruyorum. Bazen ‘Bunu yapamam, geri döneyim’ dediğim de oluyor fakat hiç vazgeçmedim. Bu yıl Afrika’da aslanlara safari turu yapacağız. Genellikle Ağustosun ilk haftası gidiyoruz.

'Lüks tatilleri sevmem'

Benim tatil anlayışımda lüks bir otelde tatil yapmak yok. Tam tersi doğanın içinde yaşamak istiyorum. Taşların üstünde, tulum içinde uyumayı seviyorum. Odunda pişirilmiş kuru fasulyeyi yemeyi seviyorum. Günler geçiyor dağda. Örneğin 800 metre çıkınca 400 metresini geri iniyoruz. Vücudu alıştıra alıştıra çıkıyoruz. Bu böyle gidiyor.

'Şimdi dağ bisikleti yapıyorum'

Daha gençken, bisiklet yarışlarına katılırdım. Birinciliklerim var. Daha sonra bu hobim, dağ bisikleti sporuna dönüştü. En son Slovakya’daki dağlara gittim. Orada dağ bisikleti yarışlarına katıldım. En az 8 erkekten oluşan bir arkadaş grubumuz var. Gidiyoruz 1 hafta bu sporları yapıp geliyoruz.

'Fotoğraf çekiyoruz'

Bu adrenalin tatillerimde bol bol fotoğraf çekiyoruz. Döndüğümüzde, bir otelde 8 arkadaş ve ailelerimizle birlikte buluşuyoruz. Yaşadıklarımızı slaytlarla film gibi izleyip, üzerine yaşadıklarımızı paylaşıyoruz. 100-200 kişi oluyoruz. Yaşadığımız sıkıntıları, neler çektiğimizi, kısacası eğlencemizi paylaşıyoruz.

'15 yıl kadar Almanya ’da yaşadım'

Eşim benim yüksek adrenalin sporlarıma eşlik etmiyor fakat çok destekler. Almanya’da da bir evimiz var, Köln’de. 15 yıl orada yaşadığımız için bir ayağımız hep orada. Her gittiğimizde ailecek çıkıp bisikletlerimizle gezeriz. Hava soğuk da olsa fark etmez.

'Sultanahmet ’te Sura'

Gaziantep mutfağı bir şahane, yemek deyince hayat duruyor. Çok yemek yiyorum fakat bunu sporla dengelemeye çalışıyorum. Son günlerde, yemek yedirmeyi çok sevmeye başladım. Porsiyonları çok azaltamıyorum. Öğün sayılarımı da azalttım. Her zaman gittiğimiz yerler var. Sultanahmet’te Sura diye bir Antep restoranı var, bunun gibi Beyazıt’ta Antepli ustası olan et ağırlıklı Mardinli Şehmuz var.

Damak tadını bilenlerin geldiği muhteşem bir yerdir. Antep mutfağında olmamasına rağmen, deniz ürünlerini çok seviyorum. Cankurtaran’daki Sur Balık’a çok gideriz. Mutfağına bile gireriz. Nusret, Kaşıbeyaz da gittiğimiz yerler arasında.

'Neşet Usta ve Candan Erçetin …'

Neşet Ertaş, Aşık Mahzuni’ye çok saygı duyar ve dinlemeyi çok severim. Arif Sağ, Musa Eroğlu da dinlerim. Birçok kişi türkü sever ama sorunca söylemez. Bu tip müzikler dinliyorum diye oğlum beni hep eleştirirdi.

Sonra bu yıl ilk kez Londra’ya gitti, baktım şimdi o da türkü dinlemeye başladı. Türküler bizi anlatıyor, her şey çok gerçek ve birçok müziğe ilham vermiş. Türküler olmasaydı, bugün birçok müzik olmazdı. Candan Erçetin’i sahnede izlemeye bayılıyorum. Muhteşem bir sahnesi var.

'Mucize ’yi beğendim'

Sinemayı kim sevmezki. Çocukluğumuz, Kemal Sunallar Münir Özkullarla geçti. Eski Türk filmleriyle büyüdük. Şimdi de ne zaman karşımıza çıksa izlemekten keyif alıyoruz.

Yeşilçam’ın o samimiyeti ve sıcaklığı halen etkisini koruyor. En son Mahsun Kırmızıgül’ün filmi Mucize’nin Almanya’daki galasına gittim, çok beğendim.

'Mücevherlerimi arşivliyorum'

Yaptığım herşeyi arşivlemekten yanayım. Birgün bir yerde ortaya çıksın istiyorum. İhtiyaç olduğunda da bulabileyim. Şimdi yaptığım tüm mücevherlerden beğendiklerimden bir tane saklıyorum. Bu yatırım gibi de oluyor.

Ama ben bunları, öyküsüyle, tarihiyle birlikte saklıyorum. Tabi bunları kimseye vermiyorum, eşim kullanmak isterse takabilir ama sonra yerine koyar. Zamanındaki yaşanmışlığı saklamış oluyorum. Bu bizim yolculuğumuzu, geldiğimiz noktayı da gösteriyor. Ayrıca geçmişimizi unutmamamıza katkı sağlamış oluyor.

'Alışverişe eşimle çıkarım'

Alışverişe eşimle çıkarım. Birlikte zaman geçirmeyi çok severiz. Eşim alışveriş yaparken ben de bir müşterinin yerine kendimi koyup satış sistemlerini izliyorum. Taktikler geliştiriyorum. Buralardan çok dersler çıkarırım. Kendi mağazalarımızda uyguluyorum. Eşime mutlaka soruyorum; neye takıldın, neden vazgeçtin diye…

'Marka bağımlısıyım ama…'

Marka bağımlılığım var, fakat marka bağımlılığım çok esnek. Alacağım kıyafetlerim ve ayakkabılarım, rahat ve şık olmalı, Beni rahatsız etmemeli. Böyle bir marka bulunca bağımlısı oluyorum. Fakat yine benim isteklerime yanıt veren bir başka marka bulunca ona da bağımlı oluyorum. İnsanı mutlu hissettiren marka olmak çok önemli. Ütünün çok bozulmaması lazım, otellerde yaşamaya uygun takım elbiseler olması lazım. Bunu yapan marka beni ele geçiriyor.

'Erkek müşteriler de çok'

Üretimlerimiz de erkekler için de takılar var. Kolye, bileklik, yüzük gibi… Bazı erkek müşterilerimiz takmasa da, alıp kasasına koyuyor. Mücevhere sahip olmak sadece takı ihtiyacı için değil, sahip olmak için de alanlar da oluyor. Saat de öyledir ya. Yani koleksiyon yapmak isteyen de çok. Örneğin yakut taşı o kadar önemli ki, erkekler yakut almayı çok seviyor.